İlk Kadın Savaş Pilotu Emekli Albay Şenay Günay
- Semah Yıldız
- 26 Kas 2020
- 7 dakikada okunur
Şenay Günay, Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu. Hukuk Fakültesi’nde okurken radyoda duyduğu bir anonsla Hava Harp Okulu’na girmeye karar veren Günay, 1960 yılında savaş pilotu oldu. O dönemde bir kadının askeriyede olması ve asıl savaş pilotluğuna kadar yükselmesi hem ilgi hem de tepki çekti. Ama o tüm engellemelerden motive olabilmeyi başardı. 1980 yılında albay olarak emekli olup, resim yapmaya başlayan Günay ile ilginç kariyer öyküsünü konuştuk.Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu olan emekli albay Şenay Günay’ın kariyer hikayesi tam bir mücadele örneği. Erkek egemen bir toplumda yetişip, yine erkek mesleği olarak bilinen askerlikten sivrilen ve tüm engellere rağmen pilot olmaya başarabilen Şenay Günay’ın meslek seçiminde ailesindeki gazilerin ve Atatürk’ün rolü büyük. 1938 yılında Antakya’da doğan Şenay Günay, ilk, orta ve liseyi Antakya’da tamamladıktan sonra ailesiyle birlikte İstanbul Üsküdar’a göç etti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ikinci sınıfta okurken radyoda duyduğu bir anons onun hayatını değiştirdi. Anons Türk genç kızlarını Hava Harp Okulları’na davet ediyordu. Hava Harp Okulu ilk kez 1955-56 döneminde kız öğrencileri almaya başlamıştı. Şenay Günay, filolojide okuyan bir kız arkadaşıyla plan yapıp bu ilana başvurmaya karar verdi. Dedesi Kurtuluş Savaşı gazisi, abisi Kore gazisi, babası üsteğmen olan Şenay Günay, ne olursa olsun Hava Harp Okulu’na girip subay olmayı kafasına koymuştu. Annesi bu fikrini anlayışla karşıladı, abileri de ikna oldu fakat babasını ikna etmesi hiç kolay olmadı. Ama sonra kızını kendi elleriyle Hava Harp Okulu’na teslim eden de yine babası oldu. O dönem 6 devre boyunca hava kuvvetlerine giren kız öğrenciler erkekler öğrencilerle birlikte aynı eğitimlerden geçip 2 yılın sonunda subay oldular. Şenay Günay, erkek öğrencilerin karşılarında bir kadın gördüklerinde ilkin şoke olduklarını ama daha sonra alıştıklarını söylüyor: “Her mesleğin ilki çok ilgi toplar, tepki toplar, buna karşı olanlar vardır, olmayanlar vardır. Okuldaki gençler Türkiye’nin her tarafından geliyorlardı, hepsi farklı fikirlere sahipti. Kimisi ailesinde kadını en son varlık olarak gören aşiretlerden gelmişlerdi, şimdi siz oradan gelen bir erkeğin karşısına onun hakkını paylaşmak üzere çıkıyorsunuz, gençlerin bir an şok geçirdiklerini söyleyebilirim. Bunu kabullenmeyen arkadaşlarımız oldu, ama 17-18 yaşlarındaki çocuklar çabuk uyum sağlarlar, bizleri tanıdılar ve bir kardeş gibi kısa sürede onlarla kaynaştık” diyor.
AİLESİ PİLOTLUK EĞİTİMİ ALDIĞINI GAZETEDEN ÖĞRENDİ
1958 yılında subay olan Günay, sonrasında branşlaşma eğitimlerine katıldı ve pilotluğu seçti. 2 yıl da pilot olmak için okudu ama ailesinden gizli olarak. Çünkü karşı çıkacaklarını biliyordu. Harp Okulu’na girmek başka, pilot olmak başka şeylerdi. Ta ki gazeteler “Harbiye’de subay olan kızlar pilot olmaya başladılar” diye haber yapmaya başlayınca, onun da foyası meydana çıktı. Ailesini tekrar ikna edebilmek için yine uzun süre dil dökmek zorunda kaldı. 1960 yılında pilot oldu. Pilot olmak istemesinde Atatürk’ün payının büyük olduğunu söylüyor Şenay Günay: “Atatürk’ün en çok istediği şeylerden biri Türk kadınının Silahlı Kuvvetler’de görev almasıydı. Ben bunu bir anlamda onun vasiyeti kabul ettim. Bu pilot olmak istememde çok etkili oldu” diyor. Tamamen erkek egemenliğinde olan askeriyede kariyer yapmak, savaş pilotluğuna kadar yükselmek hiç kolay olmamış. Kadınların tek başına sokağa çıkma özgürlüğü yokken, insana çok sivri gelen bir meslek olan pilotluğu seçerken pek çok engellemeyle karşılaştığını söylüyor Şenay Günay: “Orada çektiğimiz sıkıntı pilot olmak için aldığımız eğitimden değildi; bizim çektiğimiz sıkıntı Türk gelenek ve göreneklerinin önümüze çıkardığı tuzaklardandı. Her adımımızda birer tuzakla, birer karşıt düşünceyle karşılaşıyorduk. Biz pilot olma savaşını verirken bizi mezun etmek istemeyen fikirlerle de savaşıyorduk.”
KOMUTAN SEN KIZMIŞSIN DEDİ
Onu daha da mücadeleci yapan şey Harbiye’de 3. sınıfta okurken başına gelen bir olay oldu. O zaman Türk Hava Kuvvetleri, Amerikan Hava Kuvvetleri’yle anlaşma yapmış, bir grup pilotu Amerika’ya eğitime göndereceklerdi. Yapılan imtihan sonucu iki kişi Amerika’ya gitmeye hak kazandı. Birisi Şenay Günay diğeri de 1999-2001 yıllarında Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapacak olan Ergin Celasin oldu. Fakat dönemin komutanına imtihanı kazananlardan birisinin kadın olduğu söylenmemişti. Komutan karşısında bir kadını görünce şaşkınlıkla “Aaa, sen kızmışsın” dedi. Ve daha sonra Şenay Günay’ın yerine yedeğinin Amerika’ya gitmesine karar verildi. Bu olay Şenay Günay’ın yanağında şaklayan bir tokattı ama aynı zamanda onu motive de etti. Günay: “Her ne kadar negatif olsa da pozitife götüren etkenlerden biri oldu bu olay benim için. Daha çok direndim. Madem siz göndermediniz, ben pilot olacağım, dedim.” Ama pilotluk eğitimlerinin de kolay geçmediğini söylüyor Günay: “Pilotluk eğitimleri sırasında kör uçuş kontrolü yapılır. Hocanız size şunu yap bunu yap diye talimat verir, pilotluk mahaline kamuflaj konarak pilotun hiçbir şey görmemesi sağlanır. Amaç sisli havalara ve gece uçuşuna hazırlanmak. Bu kontrol eğitimi sırasında değerlerin, ibrelerin bir milim bile oyanaması gerekir. Hocanın talimatlarına uyarsınız. Hocaya demişler ki direksiyona tekmeyi bas, uçak yalpalansın, mezun olamasın. Hocanın kontrol sonrası kurula verdiği cevap ise ’Aldığım 20 erkekten çok daha iyi uçuyor; benim vicdanım el vermez!’ demek olmuş.” Hastanede onu hasta çıkararak uçmasını engellemeye çalışanlar ve bu zihniyetteki insanlarla yıllarca çalışan Şenay Günay, çalışma koşullarını anlatırken: “O dönemde Hava Kuvvetleri’nin de hiçbir karargah ve birliği kadın subayların çalışmasına uygun koşullarda düzenlenmemişti. En basitinden bir tuvalet bile yoktu. Eşim kapıda beklerdi, ben girerdim” diyor. 1960 ihtilali sonrası Harbiye’nin kapıları kızlara tekrar kapanınca sorunlar da arttı. “Bizler artık birer eşantiyonduk” diyor Şenay Günay, “Beni pervaneli nakliye uçaklarına verdiler, düşünebiliyor musun? Beni uçuştan ayıramadılar ama bazılarını çok daha pasif görevlere verdiler.”
EMEKLİ OLUNCA RESİM YAPMAYA BAŞLADI
1960 yılında jet pilotu olan Şenay Günay, Türkiye’nin ilk rütbeli savaş pilotu oldu. Günay, Sabiha Gökcen’den de bu noktada ayrılıyor. Sabiha Gökcen’e savaş pilotu unvanı Dersim harekatından sonra Atatürk tarafından verilmişti ve kendisi askeriyede eğitim almamış, sivil havacılık eğitimi almıştı. Şenay Günay jet pilotu olarak o yıllarda dünya basının da ilgisini çekti, hatta Lufthansa ona 1965 yılında yüzbaşı iken kaptan pilotluk teklif etti. Ankara, Diyarbakır gibi Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan Şenay Günay, 1960 yılında kendisi gibi pilot olan eşiyle evlendi ve 3 çocuk sahibi oldu. Hem pilotluk yapan hem de 3 çocuk yetiştiren Şenay Günay, 1980 yılında albay pilot olarak emekli oldu. Emekliliğine kadar uçuş statüsünde Hava Kuvvetleri’nin bütün kademelerinde görev aldı. Emekli olunca resime olan merakı onun hayatını doldurdu. Emeklilikten sonra resim dersleri alarak bu tekniğini geliştiren Günay, 17 kişisel sergi açtı.
Uçmak Picasso’nun resimleri gibi Uçmak insanı o kadar mutlu ediyor ki, en başta özgürlüğü sembolize ediyor. Uçsuz bucaksız bir göktesiniz, yalnızsınız ve uçağı siz kullanıyorsunuz. Bu hissi bir gece Eskişehir’de uçarken çok derinden duydum. Eskişehir’de kalkış yeri Sakarya Vadisi tarafındaydı; o vadiden sıyırarak göğe doğru yükselmek, alaca karanlık ve etrafta muhteşem bulutlar arasından, her biri rengarenk, kırmızınının tüm tonları arasından göğe doğru yükseldiğimi hiç unutmam. Tıpkı Picasso’nun resimlerinin bir benzeri gibi. Gökyüzüne yükselirken sanki Allah’a doğru çıkıyor gibisiniz. Kadının özgürlüğünü o günler sembolize ediyordum ben.
Kadın, barışın simgesi Ben kadını bir barış elçisi olarak görüyorum, kadın barışın simgesidir. Kadının özellikle sivil ve askeri karar mekanizmalarında yani parlamentoda ve komutan olarak tepelerde görev almasının dünyaya barışı getireceğine ve savaşların çok azalacağına inanıyorum. Erkekler için hava hoş ama bir kadın kendisinin dünyaya getirdiği askerleri, aslanları savaşa göndererek ölmelerini istemez, sırf bu dahi kadının silahlı kuvvetlerde barışı azaltmak için çalışması için bir neden sayılabilir. Burcu ÖZÇELİK, Hürriyet İK, 16,03,2008
Kendi İfadesiyle
'Askerlik ve resim zıt değil’
Resim yapmayı her zaman çok sevdim. 4 yaşından itibaren resim yaptığımı hatırlıyorum. Fakat ancak emekli olduktan sonra resme vakit ayırabildim. 1960’ta dünyanın ilk kadın savaş pilotlarından biri oldum. 1980’de albay rütbesindeyken kendi arzumla emekliye ayrıldım. Emekliliğimle birlikte resme tekrar başladım, 17 kişisel sergi açtım. Empresyonist tarzda resim yapıyorum. Türk resmine yön veren asker ressamlarımızdır ve bu bir gerçektir. TSK’nın, sanata verdiği önemi ortaya çıkarmak amacıyla böyle bir sergi yapmak istediğini düşünüyorum. Askerlik ve resim birbirine zıt alanlar değil. Çünkü ikisinde de bir disiplin mevzubahis.
25 Şubat 2002 tarihli SABAH Gazetesi'nde yayınlanan röportaj (Röportajı yapan gazeteci: Hale GÖNÜLTAŞ)
* 50'li yılların Türkiye'sinde erkek egemenliği içinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne girmeye nasıl karar verdiniz?
O sıralar Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. Birgün radyodan Hava Kuvvetleri'ne pilot adayı alınacağını anonsunu duydum. Aileme danıştım. Babam son derece muhafazakar bir insandı. Önce çok karşı çıktı. Sonra yoğun ısrarlarımla sınava girmeme izin verdi. İstanbul'dan sınava girmek üzere İzmir'e gittim. Sınavlara girdim ve kazandım. Hava Harp Okulu'nda pilot adayı olarak eğitime başladım.
KARDEŞ GİBİYDİK * Erkek pilotlar sizi nasıl karşıladı?
Okulda sadece iki bayan pilot adayıydık. Erkek hegomonyasının olduğu ve askerliğin erkek işi olduğu bir dönemdi. Tabi önce şaşkınlıkla karşılamış olabilirler. Ama bizlere hissettirmediler. Erkek arkadaşlarımızla birlikte, aynı eğitimi aldık. Kadın olduğumuzu hiçbir zaman onlara hissettirmedik. Aynı eğitim kıyafetleri, postallar, şapka...
* Eğitiminizi tamamlayıp ilk uçuşa çıktığınız gün ne hissettiniz?
O gün dünya basını Ankara'ya alana akın etmişti. Uçuş öncesi hocam bana, "Şenay ne olur beni mahçup etme" dedi. Uçağı kırmadan başarı ile meydana indirdim. Bir ABD'li gazeteci yanıma yaklaşarak, "Lütfen arkadaşlarınızın sizi omuzlara almasını istiyoruz" dedi. Ama bizim bir muhafazakar tarafımız vardı. Bunu gazetecilere anlattım. Böyle bir fotoğrafı veremeyeceğimi söyledim. Daha sonra bana aynı gazeteci, "Orduda, cinsel tacize uğradınız mı?" diye sordu. Ben de Türk gelenek ve göreneklerinin asla böyle bir şeye izin vermeyeceğini ve Türk kızının aile içerisinde saygı ve sevgi içinde yoğrulduğunu söyledim. Çünkü bizler kardeş gibiydik.
* Havada tehlike atlattınız mı?
Evet, Bir gün askeri nakliye uçaklarından biri ile Diyarbakır'dan Ankara'ya ABD'li bir heyeti getiriyordum. Hava koşulları çok kötüydü. Hidrolik sistem arızalandı. Uçak irtifa kaybetmeye başladı. Tek motora kalmıştım. Uçak sol tarafa yattı. Heyet panik oldu. Sonra bir bulut parçası buldum. Oradan indim. Elmadağın karlı yamaçları ile burun buruna geldim. Buz kırıcı çalışmıyordu ama limit limite Ankara'ya indim.
SEN KIZSIN, JET KULLANAMAZSIN! * Orduda kadın olmanın avantajları oldu mu?
Hayır. Tam aksine kadın olmamızdan dolayı bir adım geride kaldığımız zamanlar oldu. Örneğin, Hava Harp Okulu ikinci sınıftaydım. Hava Harp Okulu'nda yapılan bir sınavla jet pilotu yetiştirilmek üzere 2 pilot Teksas'a gönderilecekti. Sınava girdim. Ergin Celasin ve ben kazandım. İkimizi çağırdılar ve "Sizleri komutan görmek istiyor" dediler. Önce Ergin girdi içeriye. Sonra tabur komutanım "Hadi Şenay sıra sende" dedi. Postallarımı parlattım ve içeri girdim. Eğitim başkanı, gözlüğünün üzerinden bana baktı ve "Ama sen kızsın olamaz" dedi. Dışarı çıktım. Yerime yedekten biri kaydırıldı. Benim sınavım iptal edildi. Bir Türk genç kızı Teksas'a gitse dünya ayağa kalkardı. Türkiye'nin adı tüm dünyaya duyurulurdu. Ama kadınlara genişleme olanağı ve fırsatı verilmedi.
* Yükselme şansınız olmadığı için mi emekliye ayrıldınız?
Türk Silahlı Kuvvetler'deki tek kadın pilot albaydım. Eğer komutanlarım isteselerdi, "Şenay ayrılma. Kal. Sen general olabilirsin" diyebilirlerdi. Ama tam aksine, ayrılmamız için bütün şartları altın tepsiyle önümüze sundular. O yıllarda görev yapan kadın subaylar sessiz sedasız görevlerimizi yaptık. 1960'da Hava Harp Okulu'na bayan alınması durduruldu. Bugünün emekli albayları elleri öpülecek insanlardır. Türk kadınının yazgısının değişmesine neden olmuşlardır. Onlar Atatürk'ün özlemlerini yerine getiren sessiz kahramanlardır.
* Halen bir kadın albay generalliğe yükselemedi. Neden acaba?
Siz bir bayanı askeri okullara alıyorsunuz. Ona üniforma giydiriyorsunuz. Rütbe veriyorsunuz. Ama albaylıkta dur diyorsunuz. Böyle şey olamaz. Kadının önünün tıkanması ve rütbelerinin büyütülmemesi için hiçbir neden yok.
* Kadın komutan bir erkek komutandan farklı ne düşünebilir, nasıl bir politika ortaya koyabilir?
Erkekler sakın alınmasın. Ama kadınlar sayesinde dünyada savaşlar engellenecektir.
'Regl döneminde bile uçardım' Elinin hamuru ile erkek işine girmiş denmesin diye meslek hayatım boyunca özel günlerimde dahi uçtum. "Regliyim, uçamam" diyemezdim. Bir gün filo doktoru bana "Sizinle özel konuşmak istiyorum" dedi. "Aylardır bu filonun doktoruyum ve her sabah gelirim. Ama sen bir şey söylemiyorsun. Sen özel gün yaşamaz mısın?" diye sordu. "Beni rahatsız etmiyor" dedim. Doktor da bana "Bu çok önemli yukarda büyük tehlike yaratabilir" dedi. Ama yine de söyleyemedim. Bu durum ordudaki genç kızlar arasında şimdi de yaşanıyor. Ve çok sakıncalı."
KAYNAK:
Hürriyet Gazetesi yazarı Uğur CEBECİ (18.02.2001 tarihli köşe yazısı), Milliyet Gazetesi (22 Nisan 2006), Sabah Gazetesi (25.02.2002)
Burcu ÖZÇELİK, Hürriyet İK, 16,03,2008
Kuyucak, F. TÜRK HAVACILIĞINDA KADIN. 21. Yüzyılın Eşiğinde Kadınlar, 21.
Tayyareci.com
Comments